AÖL Cografya 3
Coğrafya, Ders Özetleri

COĞRAFYA 3- 1, 2, 3. BÖLÜMLER ÖZETİ

DOĞAL SİSTEMLER

1. Bölüm Dünyanın Jeolojik Geçmişi ve Jeolojik Zamanlar

1.1 DÜNYANIN TEKTONİK OLUŞUMU VE GEÇMİŞİ

İnsanlar ilk ortaya çıktıkları andan itibaren dünyanın nasıl oluştuğunu merak etmişler ve bunun cevabını aramışlardır. Ortaya konulmaya çalışılan cevaplar genel olarak iki yaklaşımın etrafında şekillenmiştir. Bunlardan ilki 1600’lü yıllarda Isaac Nevvton tarafından ortaya konulan evrenin hareketsizliği veya bir başlangıcının olmadığı görüşüdür. Bu görüş dünyanın varlığı ve oluşumunu Evrenin daima var olduğu ve daima var olacağı görüşüdür. İkinci görüş ise 1920’li yıllarda Rus kozmoloğ Alexander Friedmann (Aleksandır Firidman) ve Belçikalı fizikçi
Georges Lemaitre (Corc lemartin)’in ortaya koyduğu Büyük Patlama Teorisidir. Bu
teoriye göre evrenin bir başlangıcı vardır. Buna kanıt olarak da 1929 yılında Edwin
Hubble’ın gökadaların birbirlerinden uzaklaşmasını keşfi ve Stephan Hawking tarafından bu buluşun geliştirilmesidir. Bu görüşe göre başlangıçta uzay boşluğunda var olan bir bulutsunun yaklaşık 10-12 milyar yıl önce patlaması ve kopan parçaların uzay boşluğuna savrularak bu günkü galaksileri oluşturması sürecidir. Birinci teoriyi doğru kabul eden bilim insanları 1989 yılında Isaac Newton’un görüşünden vazgeçmiş ve büyük patlama teorisini kabul etmişlerdir.

1.1.1. Dünyanın İç Yapısı ve Katmanları

Dünya iç içe geçmiş sıcaklık, yoğunluk ve kalınlık bakımından farklı üç temel katmandan meydana gelmiştir. Bunlar:

1.1.1.1 Yer Kabuğu ( litosfer, taş küre )

Yeryüzünün en dışında ısısını tamamen kaybetmiş, yoğunluğun en az olduğu, en ince katmandır. Karalar üzerinde yaklaşık 35-50 km, denizler altında yaklaşık 8-10 km kalınlığa sahip olan üzerinde canlıların yaşamını devam ettirdiği yerdir. Litosfer Sial ve Sima olarak iki kısımdan meydana gelir.

a. SİAL: Ağırlıklı olarak silisyum ve alüminyum elementlerinden oluşan yerin en üst
katmanıdır. Daha çok karaların üzerinde görülür.

b. SİMA: Ağırlıklı olarak silisyum ve magnezyum elementlerinden oluşan kısımdır.
Sial tabakasının alt kısmında deniz ve okyanus tabanlarında bulunur.

1.1.1.2. Manto

Litosfer ile çekirdek arasında yer alan katmandır. Yerin altına doğru
sıcaklığın artmasına bağlı olarak maddelerin katı yapılarını koruyamayarak sıvı ve
akışkan bir hâle döndüğü katmandır. 70-2883. kilometreler arasında yer alır. Ortalama 1900-3700 °C arası sıcaklığa sahiptir. 3-5.5 gr/cm3arasında bir yoğunluğa sahiptir.

1.1.1.3. Çekirdek

Yerin en iç kısmında bulunan katmandır. Yerin; sıcaklığı ve yoğunluğu
en yüksek olan, kalınlığı en fazla olan kısmıdır. Ortalama 2883-6371. kilometreler
arasında yer alan kısmını meydana getirir. Ortalama yoğunluğu 10-13.4 gr/cm3
arasındadır. İç çekirdek ve dış çekirdek olmak üzere iki kısma ayrılır.

a. Dış Çekirdek: Sıvı ve akışkan hâldeki demir ve nikel elementlerinden meydana gelmiştir.
10. gr/cm3 yoğunluğa sahiptir. Ortalama sıcaklık 5000°C civarındadır.

b. İç Çekirdek: Üstünde bulunan katmanların yapmış olduğu büyük basınç nedeni ile
katı hâldeki demir ve nikel elementlerinden meydana gelmiştir. 13.3 gr/cm3 yoğunluk
ile en yoğun olan kısımdır. Ortalama sıcaklık 6000°C civarındadır. Yer çekimi kuvvetinin
en büyük kaynağıdır.

1.1.2. Levha Tektoniği Teorisi

1915 yılında Alman bilim adamı Alfred Wegener (Alfıred Vegener) tarafından ortaya
konulan teoridir. Bu teoriye göre Dünya’nın dış yüzeyinin ısısını kaybederek katılaştığı
yaklaşık 225 milyon yıl önce Pangea adı verilen tek ve büyük bir kıta bulunmakta idi. Manto tabakasında gerçekleşen yatay yönlü konveksiyonel akımlar ile bu tek kıta yaklaşık 225 milyon yıl önce parçalanmaya başlamış önce laurissia (Larusya) ve Gondwana (Gondvana) denilen iki büyük parçaya ayrılmıştır.

Kıtaların kayması teorisine kanıt olarak ortaya konan en önemli bulgular ve veriler
şu şekildedir:
✓ Kıtaların kenarları ve şekillerinin âdeta yapboz parçaları gibi birbirlerine benzemeleri,
✓ Güney Amerika’nın doğusu ile Afrika’nın batısının birbirlerine çok benzemeleri,
✓ Afrika kıtası ile Hindistan’daki bitki ve hayvan türlerinin birbirlerine çok benzemesi,
✓ Afrika, Güney Amerika, Hindistan, Avustralya ve Antarktika’daki hayvan fosillerinin
benzer olması
✓ Kuzey Amerika ve Avrasya’daki bitki ve hayvan fosillerinin benzer olmasıdır.

1.2. JEOLOJİK ZAMANLAR VE ÖZELLİKLERİ

1.2.1. Jeolojik Zamanlar ve Olaylar

Dünya’nın oluşumundan günümüze kadar yaklaşık 4. 5 milyar yıl geçtiği tahmin
edilmektedir. Jeolojik zamanlar ve bu devirlerde görüldüğü tahmin edilen
önemli olaylar aşağıda verilen tabloda belirtilmiştir.

Jeolojik Zamanlar
ve Süresi
Jeolojik
Devirler 
Meydana Gelen Başlıca Olaylar Süresi
4. Zaman (Kuaterner)
2.5 milyon yıl
Holosen
(Buzul Sonrası)
✓ Günümüzdeki iklim koşulları oluşmuştur.
✓ Buzulların erimesi ile deniz seviyeleri yükselmiştir.
✓ Egeit Karası’nın çökmesi ile Ege denizi, Marmara
Denizi ve Karadeniz oluşmuştur.
✓ İstanbul ve Çanakkale Boğazları ortaya çıkmıştır.
✓ Bitki ve hayvan türlerinin günümüzdeki şeklini
alması.
4. Zaman (Kuaterner)
2.5 milyon yıl
Pleistosen
(Buzul Çağı)
✓ Özellikle Kuzey yarım kürede şiddetli buzullaşma
dönemidir.
✓ Sibirya, İskandinavya, Kanada ve Batı Avrupa’da
karaların buzullarla kaplanması.
✓ Deniz seviyesi düşmüştür.
✓ Buzullar özellikle Kuzey yarım kürede Ekvator’a
doğru yaklaşmıştır.
✓ Dünya üzerinde önemli oranda bitki ve hayvan
türleri yok olmuştur.
✓ İlk insan ortaya çıkmıştır.
3. Zaman
(Tersiyer)
80 milyon
yıl
Pliyosen,
Miyosen,
Oligosen,
Eosen,
Paleosen
✓ Kıtalar birbirlerinden ayrılmaya devam etmiştir.
✓ Antarktika kıtası Avustralya’dan ayrılıp uzaklaşmıştır.
✓ Atlas Okyanusu sırtlarının, Alp- Himalaya ve Ant
Kıvrım Dağları oluşmuştur.
✓ Atlas ve Hint Okyanusları ortaya çıkmıştır.
✓ Dünya’daki linyit, petrol, bor ve tuz yatakları oluşmuştur.
✓ İlk memeli hayvanlar ve çiçekli bitkiler oluşmuştur
2. Zaman
(Mezozoik)
170 milyon
yıl
Kretase
Jura
Trias
✓ Pangea parçalanarak ayrı kıtalara bölünmeye başlamıştır.

✓ Kuzey yarım küre’de Laurasia, Güney yarım küre’de
Gondwana Kıtaları oluşmuştur.
✓ Denizlerin çukurluklarında (jeosenklinal) büyük
oranda tortulanmalar olmuştur.
✓ Atlas Okyanusu’nun kuzeyi açılmış, güneyi ise
açılmaya başlamıştır.
✓ Alp-Himalaya Kıvrım Dağları’na hazırlık dönemidir.
✓ Dinozorlar ortaya çıkmıştır.

1. Zaman
(Paleozoik)
370 milyon
yıl
Permiyen,
Karbonifer,
Devoniyen,
Silüriyen,
Ordovisyen,
Kambriyen
✓ Pangea adı verilen tek ve büyük kıta vardır.
✓ Hersinyen ve Kaledoniyen adı verilen kıvrım dağları
oluşmuştur. (Ural ve İskandinav (Dağları)
oluşmuştur.
✓ Çok sıcak, nemli ve yağışlı bir iklim dönemi yaşanmıştır.
✓ Dev bitki türlerinden oluşan ormanlar gelişmiştir.
✓ Zamanın sonlarına doğru taş kömürü yatakları
oluşmuştur.
İlkel zaman
(Antekambriyen)Yaklaşık 4
milyar yıl
 

yok

✓ Dünyanın ısı kaybederek ilk ve ince yer kabuğunun
oluşması.
✓ İlk kıta çekirdekleri oluşmaya başlamıştır.
✓ İlk bakteriler ve su yosunları (Algler) ortaya çıkmıştır

1.2.2. Türkiye Arazilerinin Jeolojik Geçmişi

Türkiye arazilerinin jeolojik geçmişi oldukça uzun zaman dilimini kapsar ve değişik
zamanlarda farklı gelişim aşamalarından geçerek günümüze ulaşmıştır. Türkiye arazilerinde şekillendirme birkaç farklı aşamada meydana gelmiştir. Bu aşamalar ve görülen gelişmeler
şunlardır:

İlkel Zaman: Dünyanın yaklaşık olarak 4. 54 milyar yıl önce Büyük Patlama (Big Bang) ile oluştuğu andan dış kabuğunun soğuduğu ilk kıta çekirdeklerinin oluştuğu, ilk kıvrılmalar ile dağların ortaya çıkmaya başladığı dönemdir. Dünya üzerinde ilk canlıların görülmeye başlaması ile bu dönem sona ermiştir. Bu dönemde Türkiye ile ilgili herhangi bir jeolojik gelişim yaşanmamıştır.

Paleozoik (I.) Zaman: Bu dönemde Tethys (tetis) Denizi’nin tabanında birikmiş olan tortul kütlelerin, kuzeydeki Avrasya ve güneydeki Afrika levhalarının birbirlerine yaklaşmaları sonucu yan basınçlara uğraması ve kıvrılarak deniz yüzeyine çıkması ile oluştuğu dönemdir. Türkiye’nin temelleri bu dönemde atılmıştır. Masif adı verilen bu ilk oluşan kütleler günümüzde hareketliliğini kaybetmiş ülkemizin en eski alanlarını meydana getirmektedir. Türkiye’de I. Jeolojik zaman oluşmuş masif alanlara Kırşehir,  Zonguldak, Yıldız Dağları, Menteşe (Muğla), Bitlis, Alanya-Anamur, Mardin ve Bitlis çevreleri örnek olarak verilir. 

Mesozoik (II.) Zaman: Bu dönem hem Dünya hem de Türkiye için jeolojik hareketliliğin
nispeten daha sakin geçtiği bir dönemidir. 

Tersiyer (III.) Üçüncü zaman: Türkiye’deki yeryüzü şekillerinin oluşumunun gerçekleştiği
en önemli aşamadır. Bu dönemde Tethys Denizi’nin tabanında biriken tortul
kütleler Alp-Himalaya Orojenezine bağlı olarak kıvrılmış ve Anadolu Yarımadası büyük
oranda oluşmuştur.

Bu dönemde Alp orojenezi en şiddetli dönemine ulaşmış güneyde Toros ve kuzeyde Kuzey Anadolu Dağları meydana gelmiştir. Yüksek dağlar ile çevrili iç kısımlarımız ise göller ile kaplanmıştır. Bu dönemde yaşanan iklim koşulları ve bitki örtüsünün etkisi ile ülkemizde bol miktarda bulunan linyit kömürü yatakları ortaya çıkmıştır. İç Anadolu ve Doğu Anadolu’da bulunan tuz yatakları, Güneydoğu Anadolu’daki petrol yatakları ve Ege bölgesinde bulunan bor madenleri de bu dönemde oluşmuştur.

Kuaterner (IV.) Zaman: Türkiye’deki yeryüzü şekilleri gerçek anlamı ile dördüncü
jeolojik zamanda şekillenmiştir. Bu dönemde Toros ve Kuzey Anadolu Dağları iç basınçlarla
topluca yükselmiş Karadeniz ve Akdeniz çanaklarında çöküntüler meydana
gelmiştir. Egeit karası topluca çöktüğü için Akdeniz’in suları tarafından işgal edilerek
Ege Denizi meydana gelmiştir. Ege karası çökmeden önce içerisinde akarsuların aktığı
vadilerin sular tarafından doldurulması ile İstanbul ve Çanakkale Boğazları oluşmuştur.

2. Bölüm İç Kuvvetler

2.1. İÇ KUVVETLER

Kaynağını yerin derinliklerinde bulunan yüksek sıcaklık ve basınç altında erimiş, akışkan hâlde bulunan manto tabakasında gerçekleşen konveksiyonel akımlardan alan, yeryüzü şekillerini yapan kuvvetlerin hepsine birden iç kuvvetler adı verilir. Yer küre iç ısısını tamamen kaybederek soğursa iç kuvvetlerde sona erer, iç kuvvetlerin ve oluşturdukları yer şekilleri şu şekildedir:

2.1.1. Orojenez

Yerin derinliklerine doğru inildikçe ortalama her 33 metrede bir, sıcaklık 1°C artış  gösterir.  Sıcaklığın artması ile katı yapısını kaybeden ve akışkan hâle dönen lavlar yerin merkezinde bulunan çekirdek tabakasına dokunduğunda ısınarak yeryüzüne doğru yükselir ve katı yapıdaki litosfere ulaştığında oluşan akımlara Konveksiyonel akımlar adı verilir. 

I. jeolojik zamandan itibaren Pangea’nın parçalanması ile tortul kütlelerin sıkıştırılması sonucu kıvrım dağları oluşmuştur. Bir kıvrım dağında kıvrılarak yüksekte kalan kısma antiklinal, çukurda kalan kısma ise senklinal adı verilir. 

Kırılmalarda, kırılma ile yükselen kısma horst, çukurda kalan kısma ise graben adı verilir.
Horstlar, dağları oluştururken, grabenler çöküntü ovalarını meydana getirir. Arada bulunan kırıklar fay hatlarını oluşturarak depremlere ve sıcak su kaynaklarına neden olurlar.

2.1.2. Epirojenez

Yer kabuğunda iç basınçlar ile meydana gelen geniş alanları etkileyen, yavaş gerçekleşen
alçalma veya yükselme hareketlerinin hepsine birden epirojenik (kıta oluşumu)
hareketler adı verilir. Deniz tabanı iken yükselme hareketleri ile kara hâline dönüşen yerlere jeoantiklinal, alçalma hareketi ile kara hâlinden deniz tabanı hâline dönüşen yerlere ise jeosenklinal alan adı verilir. Kara kütlelerinin alçalmaya başlaması ile birlikte denizler
karaya doğru ilerler. Bu sırada meydana gelen deniz seviyesinin yükselmesi hareketine transgresyon adı verilir. Kara kütlelerinin yükselmeleri hareketine ise
Regresyon adı verilir. 

Türkiye’de platoların çok bulunması, Venedik kentinin sulara gömülmesi, Hollanda ve Almanya
kıyılarının deniz seviyesinin altında kalması ve kıyı taraçalarına rastlanılması dikey yönlü epirojenik hareketlerin sonucudur.

2.1.3. Depremler (Seizma)

Yer kabuğunda meydana gelen kısa süreli ani ve yıkıcı sarsıntılara deprem adı erilir. Depremleri araştıran bilime sismoloji, depremlerin izlenerek ölçüldüğü yere rasathane ve depremlerin şiddetini ölçen ve kaydeden araca ise sismograf adı verilir. Depremlerin şiddeti 1 den 12 kadar numaralandırılır. Depremin ilk başlangıç yerine iç merkez (hiposantr) adı yerilir. İç merkezden kaynaklanan dalgaların üzerine denk gelen depremin en güçlü şekilde hissedildiği yere dış merkez (episantr) adı verilir. Dış merkeze aynı zamanda depremin merkez üssü adı da verilir.  Depremin iç merkezi ile dış merkezi arasındaki mesafeye odak derinliği adı verilir.

Depremleri meydana getiren faylar özelliklerine ve yapılarına göre üç kısma ayrılarak incelenirler:

Ters Faylar: Tavan bloğu taban bloğuna nazaran yukarı doğru hareket ettirir.

Doğrultu Atımlı Faylar: Bu tür faylarda fay blokları birbirine göre fayın doğrultusu boyunca hareket etmektedir.

Normal Faylar: Tavan bloğu taban bloğuna göre, fay düzlemi üzerinde aşağıya doğru hareket etmiştir.

Bir deprem sırasında oluşan başlıca dalgalar şu şekildedir:
P dalgası: Yatay yönlü ileri geri yönlü harekettir.
S dalgası: Dikey yönlü yukarı aşağı silkeleme hareketidir.
R dalgası: Su dalgalarına benzeyen hem yatay hem dikey yönlüdür. Esas yıkıma neden
olan dalgalardır.
L dalgası: Kayaç tanelerini tümüyle harekete geçiren dalgalardır.

Depremler oluşumlarına ve özelliklerine göre üç büyük başlık altında incelenir:

2.1.3.1. Volkanik Depremler

Volkanik faaliyetler sırasında gaz patlamaları veya lavların yeryüzüne çıkışları sırasında oluşan yer sarsıntılarıdır. Volkanik depremler etki alanları dar, güçleri zayıf ve fazla hasara neden olmayan depremlerdir.

2.1.3.2. Çökme Depremleri

Karstik alanlardaki yer altı boşluklarının, mağara tavanlarının, maden ocaklarının veya galerilerin çökmesi ile ortaya çıkan etki alanları dar, güçleri zayıf ve büyük yıkımlara neden olmayan daha çok yerel nitelikteki depremlerdir.

2.1.3.3 Tektonik Depremler

Yer kabuğunun derinliklerinde biriken enerjinin açığa çıkması, orojenik ve epirojenik hareketler ile oluşan fay hatlarında meydana gelen kırılmalar ile oluşan en şiddetli güçlü ve yıkıcı depremlerdir.

Yeryüzünde 3 büyük deprem kuşağı görülmektedir:

a. Büyük Okyanus Çevresi (Pasifik) Deprem Kuşağı

Bu kuşakta dünyadaki depremlerin yaklaşık olarak yüzde 80’i gerçekleşir. Bu bölgede yer alan başlıca ülkeler Şili, kuzeye doğru Güney Amerika’nın Batı kıyıları, Orta Amerika ülkeleri, Meksika, ABD’nin batı kıyıları ve Alaska’nın güneyinden Aleutian Adaları, Japonya, Filipinler, Yeni Gine, Endenozya, Güney Pasifik Adaları ve Yeni Zelanda’yı içine alır. Dünyanın en tehlikeli deprem kuşağı burasıdır.

b. Alp-Himalaya Deprem Kuşağı

Bu kuşakta yeryüzündeki depremlerin yaklaşık olarak yüzde 17’si gerçekleşir. İspanya,
İtalya, Yunanistan, Türkiye, İran, Pakistan, Hindistan ve Nepal gibi ülkeleri içerisine
alır. Batıdan doğuya doğru uzanır. Dönem dönem büyük depremler oluşturur.

c. Atlas Okyanusu Sırtı Deprem Kuşağı

Bu kuşak ise Atlas Okyanusunu en kuzeyden en güneye kadar takip ederek okyanus altında uzanır. İzlanda bu kuşakta yer alır. Dünya üzerinde depremlerin oluşma riskinin en az olduğu yerler ise I. Jeolojik zamanda oluşan ve kalkan adı verilen tektonik olarak gelişimini tamamlamış alanlardır. 

Depremler okyanus ve deniz tabanlarında meydana gelirse zeminden su kütlesine yapılan darbe nedeni ile ortaya tek ve büyük bir dalga çıkar. Ortaya çıkan ve gittikçe büyüyen bu dalgaya tsunami adı verilir.

Yerin derinliklerinde yüksek sıcaklık, basınç altında erimiş akışkan hâlde bulunan lavların yer kabuğunda bulunan çatlaklar ve kırıkları takip ederek yeryüzüne doğru yaptığı yükselme hareketlerine volkanizma adı verilir.

Volkanizma gerçekleştiği yere ve şekle göre iki kısımda incelenir:

a. Derinlik Volkanizması

Yer altındaki manto tabakasından ayrışan Lakolit Batolit Bismalit Dayk Sill Lav Akıntısı Volkan Konisi Örtü Tabaka lavlar her zaman yeryüzüne kadar ulaşamaz. Lavların yeryüzüne doğru ilerlediği çatlak ve kırıklar yeryüzüne kadar ulaşamadığı bu harekete derinlik volkanizması adı
verilir.

Soğuma sonucunda katılaşan kütlelerin büyük olanlarına batolit, bir damar aracılığıyla yer kabuğunun bir bölümüne sokulmuş olanlarına lakolit, tabakaların arasına yatay olarak yayılmış olanlara sill adı verilir. Dünya’nın derinliklerinden gelen magma bazen çeşitli tabakaları keserek katılaşması sonucu oluşan şekillere ise dayk denir.

b. Yüzey Volkanizması:

Mantodan ayrışan lavların yer kabuğundaki çatlak ve kırıkları takip ederek yeryüzüne ulaşması ile oluşan volkanik faaliyetlere yüzey volkanizması adı verilir. 

Yeryüzüne ulaşan lavların kaynaklandığı yere lav haznesi lavların dışarı çıkarken izledikleri yola baca, lavların üst üste yığılması ile oluşan şekle koni, konilerin en tepesinde lavların dışarı çıktığı huni şeklindeki çukurluğa krater, konilerin kraterlerinin patlamalar ile çökmesi sonucu oluşan daha büyük çukurluklara kaldera adı verilir. Bazı volkanik faaliyetlerde ise lav çıkmaz
onun yerine gaz çıkışlarının yaşandığı patlama çukurluklarına maar adı verilir. Volkanik faaliyetlerin yoğun olduğu yerlerde gayzer adı verilen sıcak su kaynakların rastlanılır. Gayzerlere en fazla rastlanılan ülkeler İzlanda, ABD ve Yeni Zelanda’dır.

Volkan konileri şekillerine ve özelliklerine göre üç gruba ayrılır:

Tabakalı Volkanlar: Mantodan değişik dönemlerde gerçekleşen ve farklı karakterdeki volkanik malzemelerin üst üste birikmesi ile oluşurlar.

Kalkan Şekilli Volkanlar: Manto tabakasının çok derinlerinden gelen ve akışkanlıkları çok yüksek olan lavların geniş alanlara yayılarak soğumaları ile oluşan çok dik olmayan, yükseklikleri az konilerdir. Hawaii tipi volkanlar adını da alırlar.

Kül Konileri Volkanları(Piroklastik): Görsel 2.15 Lengai Kül Konisi Tanzanya Volkanik faaliyetler sırasında çıkan kül, kum, çakıl (lapilli) ve diğer ince boyutlu malzemelerin birikmesi ile oluşan konilerdir.

2.2 KAYAÇLARIN ÖZELLİKLERİ VE YERŞEKİLLERİNİN OLUŞUMUNA ETKİLERİ

Kayaç, iki veya daha fazla mineralin bir araya gelmesi ile oluşan katı yapıdaki yeryüzü
örtüsüne verilen isimdir. İnsanın kayaçları kullandığı başlıca alanlar şunlardır:
 Bıçak, balta, ok ve mızrak yapımında,
 Çeşitli kap ve kacakların yapımında,
 Evlerin ve çeşitli yaşam alanlarının yapımında,
 Süs ve ziynet eşyalarının yapımında, 

 Çimento, fayans ve yer döşemelerinin yapımında,
 Yol, liman ve dalga kıranların inşa edilmesinde kullanılmaktadır.

2.2.1. Volkanik (Püskürük) Kayaçlar

Yer altında bulunan akışkan hâldeki lavların sıcaklık ve basıncın etkisi ile manto tabakasından
ayrılarak litosferdeki çatlak ve kırıkları takip ederek yeryüzüne doğru yükselmesi ve soğuması ile oluşan kayaçlara volkanik (Püskürük) kayaçlar adı verilir.

2.2.1.1. Dış Püskürük Kayaçlar

Mantodan ayrışan lavların yer kabuğunda bulunan çatlak ve kırıkları takip ederek yeryüzüne kadar ulaşması ve burada çok hızlı bir şekilde soğuması ile oluşan kayaçlardır. 
Dış püskürük (volkanik) kayaçların başlıca özellikleri şunlardır:
 Soğuma çok hızlı şekilde gerçekleştiğinden yüzeyleri çatlaklı ve kırıklıdır.
 Çatlak ve kırıkları fazla olduğundan nispeten dayanıksızdırlar.
 Genel olarak daha koyu renklidirler.
 Soğuma hızlı gerçekleştiği için mineraller çok belirgin değildir.
 Başlangıçta çok sıcak oldukları için içlerinde bitki ve hayvan fosillerine rastlanılmaz.
Dış püskürük kayaçlar oluşumlarına, oluştukları yere ve özelliklerine göre çeşitli alt
gruplara ayrılır. Dış Püskürük ( Volkanik) kayaçların başlıcaları şunlardır:

a. Andezit: Dış kuvvetlere karşı oldukça dirençlidir. Ankara taşı adı da verilir.

b. Bazalt: Siyahımsı koyu renge sahip fiziksel ve kimyasal etkilere karşı oldukça dayanıklı
bir kayaçtır.

c. Obsidiyen ( Volkan camı): Deniz tabanlarından çıkan lavların soğuması ile oluşan kayaçlara
volkan camı da denir.

ç. Tüf ( volkan külü): Şiddetli volkanik patlamalar sırasında havaya karışan volkan küllerinin bir süre sonra yer çekiminin etkisi ile yeryüzüne tekrar inerek birikmesi ve daha sonra bu küllerin kendi ağırlıkları ve doğal bir çimento ile birleşmesi sonucu meydana gelen çok hafif, dış kuvvetlere karşı dayanıksız, gözenekli kayaçtır. 

2.2.1.2 İç Püskürük Kayaçlar

Mantodan ayrışan lavların yeryüzüne kadar ulaşamadan yerin derinliklerinde yavaş yavaş soğuması ile oluşan kayaçlardır (derinlik volkanizması).

İç püskürük kayaçların başlıca özellikleri şu şekildedir:
 Çatlak ve kırıkları az olduğundan oldukça dayanıklı kayaçlardır.
 Genel olarak daha açık renklidirler.
 Soğuma yavaş bir şekilde gerçekleştiğinden çatlak ve kırıklara fazla rastlanılmaz.

 Soğuma yavaş yavaş gerçekleştiği için mineraller daha belirgindir ve gözeneklilik
azdır.
 Yerin çok derinlerinde oluştukları için bitki ve hayvan fosilleri bulunmaz.
 Üstlerindeki tabakalar aşındırıldığında yüzeye çıkarlar.
İç püskürük( volkanik) kayaçlar oluşumlarına, oluştukları yere ve özelliklerine göre
çeşitli alt gruplara ayrılır.

İç püskürük (volkanik) kayaçlar şunlardır:

a. Granit: Açık gri renkli ve kristalleri oldukça belirgin olan çok değişik renklerde bulunan bir kayaçtır. 

b. Diorit: Gri ya da mat yeşil renkli olan bu iç püskürük kayaç oldukça yumuşak bir dokuya sahiptir.

c. Siyenit: Genel olarak açık yeşil ve pembe renkli hafif kaygan olan içerisindeki minerallerin iyi geliştiği iç püskürük kayaçtır.

ç. Gabro: Genel olarak grimsi veya mavimsi renkte iç püskürük bir kayaçtır.

2.2.2. Tortul Kayaçlar

Dünya yüzeyinin yaklaşık olarak dörtte üçüne yakın bir kısmı tortul kayaçlar tarafından
meydana getirilmiştir. Tortul kayaçlar dış kuvvetler (rüzgâr, akarsu, buzul, dalga) tarafından aşındırılan malzemelerin; denizler, okyanuslar veya göller gibi jeosenklinal adı verilen çukur alanlarda birikmesi ve doğal bir çimento ile birbirlerine yapışması ile meydana gelen kayaçlardır.

Tortul kayaçların başlıca özellikleri şunlardır:
 Değişik zamanlarda oluştuklarından katmanlar hâlindedir.
 İçerisinde fosil denilen bitki ve hayvan kalıntılarına rastlanılır.
 Bulundukları bölgenin geçmiş iklim ve hayvan türleri hakkında bilgi verirler.
 Fazla sert olmadıkları için aşınmalara karşı dayanıksızdırlar.
 Gözenekli yapıda olduklarından suları kolay sızdırırlar.
Tortul kayaçlar oluştukları yere, oluşum özelliklerine ve kayaçları oluşturan maddelere
göre üç gruba ayrılır.

2.2.2.1. Fiziksel Tortul Kayaçlar

Başlıca tortul kayaçlar şunlardır:

a. Kum Taşı: Karalardan aşındırılarak jeosenklinal (çukur) alanlarda biriken kum boyutundaki
malzemelerin doğal çimento ile birleşmesi ile meydana gelen kayaç çeşididir, Gre veya arenit
gibi isimler de verilir.

b. Kil Taşı: Aşındırılarak taşınan ve çukur alanlarda biriktirilen çok ince boyuttaki malzemelerin birbirlerine yapışması ile oluşan kayaçlardır.

c. Marn: İçerisinde bol miktarda kireç ye kil içeren kayaçlara verilen isimdir.

2.2.2.2. Kimyasal Tortul Kayaçlar

Taşların suda eriyerek başka alanlara taşınıp tortulanması (çökelmesi) ile oluşur.  Kimyasal tortul kayaçların en çok bilinen örnekleri kireç taşı (kalker), jips, (alçı taşı) kayatuzudur.

a. Kalker (Kireç taşı): Deniz ve okyanus sularında, erimiş hâlde bulunan kirecin zaman içerisinde çökmesi ve birikmesi ile oluşan kayaçtır.

b. Jips (Alçı taşı): Beyaz, açık sarı renkli, tırnakla çizilebilen yumuşak kimyasal tortul bir taştır. Alçı taşı olarak da isimlendirilir.

c. Dolomit: Magnezyum karbonat ve kalsiyum karbonatın birleşmesi ile oluşan kalkere göre daha ağır ve suya daha dayanıklı olan kimyasal tortul kayaçtır.

ç. Traverten: Yeryüzüne çıkan suların içerisinde bulunan erimiş hâldeki kalsiyum karbonatın tüm yüzeyi kaplayacak şekilde çökmesi ile oluşan beyaz renkli yüzey kayacıdır.

d. Sarkıt, Dikit ve Sütunlar: Mağara tavanlarından aşağı doğru birikim ile oluşan sivri kayaçlara sarkıt, mağaranın tabanından yukarı doğru büyüyen kayaca dikit adı verilir. 

f. Kaya Tuzu: Suyun içerisinde erimiş hâlde bulunan tuzun göllerin veya lagünlerin buharlaşma
sonucunda ortadan kalması ile geride kalan tuz kalıntılarının çökelmesi ile oluşan kayaçlardır.

2.2.2.3.Organik Tortul Kayaçlar

Organik tortul kayaçların başlıcaları şunlardır:

a. Antrasit: I. Jeolojik zamanın başlarında taş kömüründen de önce oluşmuş olan kömür çeşididir.

b. Taş kömürü: I. Jeolojik zamanda yaşamış olan bitki kalıntılarının çukur alanlarda birikerek yer altına gömülmesi ve yerin altında sıcaklık ve basınca maruz kalması ile oluşmuş kömür çeşididir.

c. Linyit: III. jeolojik zamanda yaşamış olan bitki kalıntıların alanlarda birikmesi ve toprak altında değişime uğraması ile oluşan organik tortul kayaç ve kömür çeşididir.

ç. Turba: IV Jeolojik zamanda yaşamış olan bitki kalıntılarının birikmesi ve toprak altında veya bataklıklarda değişime uğraması ile oluşan en yeni organik tortul kayaçtır.

d. Petrol: III. Jeolojik zamanda yaşamış olan deniz ve kara canlılarının kalıntılarının yer altına
gömüldükten sonra sıcaklık ve basınç altında kimyasal değişimlere uğraması ile oluşan kayaçtır.

e. Mercan Kaya (Resif kalkeri): Tropikal denizlerde yaşayan mercan adı verilen canlıların öldükten sonra kalıntılarının deniz sularında bulunan tuz ve kireç tarafından kaplanması ile oluşan organik tortul kayaçtır.

g. Tebeşir: Deniz ve okyanus tabanlarında yaşayan mikroskobik boyuttaki canlıların yaşamlarını tamamladıktan sonra kabuk ve iskeletlerinin deniz tabanlarında çok uzun zaman boyunca birikmesi ile oluşan genellikle açık beyaz renkli ve gözenekli kayaçtır.

2.2.3. Başkalaşım ( Metamorfik) Kayaçlar

Sıcaklık ve basıncın etkisi ile kayacın önceki yapısı farklılaşır ve yeni bir kayaca dönüşür. Sıcaklık ve basıncın etkisiyle yapısı değişen bu kayaçlara metamorfik (başkalaşım) kayaçlar adı verilir. Başkalaşım kayaçlarının başlıcaları ve özellikleri şu şekildedir:

2.2.3.1. Mermer: Kimyasal tortul kayaçlardan olan kalker yer altına gömülerek sıcaklık ve basınca uğraması ile kimyasal yapısı değişerek yeni bir kayaca dönüşmüş hâline denir.

2.2.3.2 Gnays: İç Püskürük kayaçlardan olan Granit’in, yerin altına tekrar gömülerek yüksek
sıcaklık ve basınca maruz kalarak yapısının farklılaşmasıyla oluşan kayaçtır.

2.2.3.3. Elmas: Organik tortul kayaçlardan olan taş kömürünün çok uzun zamanlar boyunca yerin derinliklerinde sıcaklık ve basıncın etkisinde kalması ile oluşan kayaçtır.

2.2.3.4 Şist: Kil taşlarının yer altına gömülerek yüksek sıcaklık ve basınç altında kalarak metamorfizmaya uğraması ile oluşan kayaçlardır.

2.2.3.5. Kuvarsit: Kum taşının yer altına gömülerek yüksek sıcaklık ve basınç altında kimyasal yapısının değişmesi ile oluşan kayaçtır.

2.3. Türkiye’deki Yer Şekillerinin Oluşumuna İç Kuvvetlerin Etkisi

Türkiye’de yer şekilleri iç ve dış kuvvetlerin her ikisinin birlikte işlemesi ile oluşmuş
ve günümüze kadar şekillenmiştir. Ülkemizin jeolojik geçmişi I. zamanda başlamış,
III. Jeolojik zamanda önemli oranda gerçekleşmiş ve IV. Jeolojik zamanda tamamlanmıştır.

2.3.1. Türkiye’de Orojenez (Dağ Oluşumu)

Ülkemiz ve ülkemizde bulunan dağların büyük bir kısmı II. Jeolojik zamanda Tethys Denizi’nin tabanında biriken tortul kütlelerin III. Jeolojik zamanda Avrasya ve Afrika levhalarının birebirlerine yaklaşmaları ve deniz tabanında birikmiş olan tortulların yan basınçlar sonucunda kıvrılmaları ve kırılmaları ile oluşmuşlardır. Ülkemizde ağırlıklı olarak doğu-batı yönünde uzanan kıvrım dağlarımız AlpHimalaya dağ sistemine bağlı olarak oluşmuşlardır. Kuzey kıyılarımız boyunca uzanan Kuzey Anadolu ve güney kıyılarımız boyunca uzanan Toros Dağları, orojenez ile oluşmuş kıvrım dağlarımıza örnektir.

2.3.2. Türkiye’de Epirojenez

III. Jeolojik zamanda orojenez ile oluşan Türkiye ilk oluştuğu dönemde deniz seviyesine göre oldukça yüksek ve engebeli bir yapıya sahipti. Türkiye arazisi oluştuktan sonra dış kuvvetler tarafından hızlı bir şekilde aşındırılma ve taşımaya uğramıştır. Aşındırılma sonucunda hafifleyen ve izostatik dengesi bozulan Türkiye IV. zamanın başında iç kuvvetlerden epirojenik hareketlere maruz kalarak tekrar yükselmeye başlamıştır.

2.3.3. Türkiye’de Depremler ve Fay Hatları

Türkiye jeolojik gelişimini henüz tamamlamamış genç oluşumlu bir ülke olduğu için fay hatlarının, depremlerin ve sıcak su kaynaklarının oldukça fazla olduğu bir ülkedir.

Yukarıda verilen Türkiye’deki fay hatlarını gösteren harita incelendiğinde üç büyük
fay hattı ve deprem kuşağının bulunduğu görülmektedir. Bu fay hatları ve deprem kuşakları
şu şekildedir:

2.3.3.1 Kuzey Anadolu Fay Hattı (KAF): Türkiye’nin en aktif ve en büyük deprem kuşağıdır.
Arap platformunun kuzeye doğru sıkıştırması ile yanal hareket görülen belirli aralıklar ile önemli depremler üreten kuşaktır. Saros Körfezi’nden başlayarak Balıkesir, Bursa, Yalova, Bolu, Kastamonu, Çankırı, Amasya, Tokat, Erzincan üzerinden Muş ilinin Varto ilçesine ulaşır kuzey doğuya dönerek Kars, Ardahan üzerinden Ermenistan’a devam eder. 

2.3.3.2. Doğu Anadolu Fay Hattı (DAF): Doğu Afrika’dan başlayan Lübnan ve Suriye
üzerinden Türkiye’ye ulaşan deprem kuşağıdır. Hatay, Adıyaman, Malatya, Elazığ
üzerinden Muş ilinin Varto ilçesine ulaşır. Daha sonra güney doğuya dönerek Bitlis ve
Hakkari üzerinden İran’a devam eder.

2.3.3.3. Batı Anadolu Deprem Kuşağı (BAF): IV. Jeolojik zamanda gerçekleşen epirojenez
sırasında gerçekleşen yükselmeler sırasında oluşan kırılmalar ile meydana gelmiştir.
Bakırçay, Büyük Menderes, Küçük Menderes, Gediz çöküntü ovaları ile Uşak, Kütahya ve Burdur çevresini içerisine alır. Çok sık ancak nispeten gücü daha az olan depremler üretir.

2.3.4. Türkiye’de Volkanizma

Türkiye, İlk oluşum aşamasında daha çok orojenezin, daha sonra ise epirojenezin etkilerine
maruz kalmıştır. Bu jeolojik hareketlerin sonucu olarak ülkemizde çok sayıda çatlak ve kırık hatları meydana gelmiştir. Bu çatlak ve kırıkların bulunduğu alanlar ise şiddetli volkanik faaliyetlerin görüldüğü yerleri meydana getirmiştir. Türkiye’de bulunan fay hatları ile volkanik alanlar karşılaştırıldığında aralarında bir paralellik olduğu görülür. Türkiye’deki volkanik faaliyetlerin tarih çağlarına kadar devam ettiği eski tarihi kayıtlardan ve jeolojik araştırmalardan tespit edilebilmektedir. Günümüzde Türkiye arazileri üzerinde herhangi bir aktif volkan bulunmamaktadır. En son faaliyeti sona eren volkanik kütlemiz Nemrut volkanik kütlesidir.

3. Bölüm Dış Kuvvetler

3.1. GÜNEŞİN GÜCÜ: DIŞ KUVVETLER ve YER ŞEKİLLERİNİN OLUŞUMUNA ETKİLERİ

Kaynağını Güneşten alan kuvvetlerin hepsine birden dış kuvvetler adı verilir. Akarsular, Rüzgârlar, Buzullar, dalga ve akıntılar dış kuvvetleri meydana getirirler. Dış kuvvetlerin temelde tek bir amacı vardır. İç kuvvetlerin meydana getirdikleri yeryüzü şekillerini aşındırarak deniz seviyesine kadar aşındırmak ve Dünya’yı düz bir hâle getirmektir.

3.1.1. Akarsuların Oluşturduğu Yer Şekilleri

Bir kaynaktan doğan eğimi takip ederek belirli bir yatak içerisinde akan devamlı veya geçici su kütlelerine akarsu adı verilir. Akarsuların büyükten küçüğe doğru sıralanışı nehir, ırmak, çay ve dere şeklindedir.

Bir akarsuyun kolları ile birlikte taşıdığı suları topladığı alana akarsuyun havzası adı verilir. Akarsuların havzası özelliklerine göre iki kısma ayrılır. Bir akarsu taşıdığı suları deniz veya okyanuslara kadar ulaştırabilirse açık havza adını alır ancak bir akarsu deniz veya okyanusa ulaşamayarak bir gölde son bulursa kapalı havza adını alır.

Akarsuyun havzasının açık veya kapalı olmasını etkileyen başlıca faktörler şunlardır:

 Havzaya düşen yağış miktarı,
 Buharlaşmanın şiddeti,
 Yer şekillerini oluşturan tabakaların geçirgenliği,
 Yer şekilleridir.

İki farklı akarsuyun havzalarını bir birlerinden ayıran sınıra su bölümü çizgisi adı verilir.

Bir akarsuyu oluşturan su kütlelerinin birim zamanda aldığı yola akarsuyun hızı adı verilir. Akarsuyun hızı kilometre / saat olarak ifade edilir. Akarsuyun hızını etkileyen faktörler şunlardır:

 Yatak eğimi fazla ise akış hızlıdır,
 Taşınan yük miktarı az ise akış hızlıdır,
 Yatak darsa akış hızlıdır,
 Bitki örtüsü cılızsa akış hızlıdır

Bir akarsuyun enine kesitinden birim zamanda geçen su miktarına akım veya debi adı verilir. Metre³ / saniye olarak ifade edilir. Akım miktarını etkileyen en önemli faktörler şunlardır:
 Akarsuyun eğimi arttıkça debi artar.
 Akarsuyun havzası büyüdükçe taşınan su miktarı artış gösterir.
 Havzanın aldığı yağış miktarı arttıkça akım artar.
 Zeminin geçirgenliği artıkça taşınan su miktarı azalır.
 Bitki örtüsü gürleştikçe taşınan su miktarı azalır.
 Yer altı suları ve kaynaklar çoğalırsa taşınan su miktarı artar.
 Havzaya düşen yağışlar kar olarak düşerse o mevsim taşınan su miktarı azalır.
Bir akarsuyun taşımış olduğu su miktarında aylara veya mevsimlere göre gerçekleşen
değişime akarsuyun rejimi ( akım düzeni) adı verilir.

Taşınan su miktarının değişimini etkileyen en temel faktörler şunlardır:

 Yağış rejimi, düzenli yağış alan bölgelerdeki akarsularında rejimleri düzenlidir.
 Sıcaklık düzeni, sıcaklığın arttığı dönemlerde buharlaşma artacağından taşınan
su miktarı azalır.
 Zemin yapısı, suyu sızdıran tabakaların bulunduğu yerlerde taşınan su miktarı
düşer.
 Yağışın cinsi, orta kuşakta yağışlar bazen kar, bazen yağmur olarak düştüğünden
rejim düzensizdir.
 Beşerî faaliyetler, sulama, içme suyu sağlanması amacıyla barajlar ile göletlerin
bulunduğu su kullanımının yoğun olduğu dönemlerde akarsuyun rejimini düzensizleştirir.
Akarsular rejimlerine ( akım düzeni) göre iki kısma ayrılarak incelenirler. Yıl boyunca
yaklaşık aynı miktarda su taşıyan akarsulara düzenli rejimli akarsular denir.

Akarsuların taşıdığı su miktarında aylara veya mevsimlere göre büyük değişim görülüyorsa düzensiz rejimli akarsular adını alırlar.

3.1.1.1. Akarsu Aşındırma Şekilleri

Akarsular yatakları boyunca aşındırmalarını mekanik (fiziksel) ve kimyasal olmak üzere iki şekilde yaparlar. Bir başka ayrıma göre de derine, geriye ve yana doğru olmak üzere üç şekilde aşındırma yaparlar. Derine ve geriye doğru aşındırmalar eğimin fazla olduğu, akarsuyun hızlı aktığı
alanlarda yaygındır. Yana doğru aşındırmalar ise eğimin azaldığı, akış hızının düştüğü
yerlerde daha fazladır. 

Akarsuların meydana getirdiği başlıca aşındırma şekilleri şunlardır:

a. Vadi : Akarsuyun ilk doğduğu yerden ağız kısmına kadar içerisinde aktığı çukurluğa vadi
denir.

Vadi çeşitleri şunlardır:

Çentik Vadi: Eğimin fazla, akış hızının yüksek ve genellikle kaynak noktalarına yakın yerlerde derine doğru aşındırmanın çok olduğu alanlarda oluşan V harfi şeklindeki vadilerdir. 

Boğaz (Yarma) Vadi: Dağların genellikle denize paralel olarak uzandığı yerlerde akarsuların dağları dikine keserek geçmesi ile oluşan dik yamaçlı ve U harfi şeklindeki vadilerdir.

Kanyon Vadi: Yatay olarak uzanan farklı dirençteki tortul kütlelerin farklı hızlarda aşınması ile oluşan basamaklı yapıdaki vadilerdir.

Geniş Tabanlı Vadi: Akarsu aşındırmasının sonlarına doğru denge profiline yaklaşan akarsularda eğimin azalması ile birlikte derine ve geriye doğru aşındırma azalarak daha çok yana doğru aşındırmalar görülür.

Yatık yamaçlı (Asimetrik) Vadi: Derine doğru aşındırmaların azalıp yana doğru aşındırmanın arttığı, vadi yamaçlarının farklı dirençteki tabakalardan oluştuğu vadi tipidir.

b. Dev Kazanı: Eğimin birdenbire kesintiye uğradığı yerlerde akarsuların çağlayanlar ve şelaleler yaparak aşağı doğru düştüğü yerlerde, düşen suyun döküldüğü alanda oluşan derin çukurluklara dev kazanı denir.

c. Peribacası: Bitki örtüsünün cılız olduğu tüf ile kaplı volkanik alanlarda sel sularının ve akarsuların aşındırması ile oluşan üstte dayanıklı altta ise dayanıksız malzemelerden meydana
gelen kulemsi yapıya sahip yer şekilleridir.

ç. Kırgıbayır (Badlans): Kurak ve yarı kurak alanlarda sel sularının dağ yamaçlarını küçük yarıntılar şeklinde parçalaması ile oluşan akarsu aşınım şeklidir.

d. Menderes: Eğimin azaldığı, akış hızının düştüğü, aşındırmanın azaldığı alanlarda akarsuların yapmış oldukları kıvrımlara denir. Menderes oluşturan bir akarsuyun en önemli özellikleri şunlardır:
 Yana ve derine doğru aşındırması azalır.
 Akış hızı düşer.
 Akarsuyun boyu uzar.
 Akarsu sık sık yatak değiştirir.
 Hem aşındırma hem de biriktirme yaparlar.

e. Plato: Akarsular tarafından derince parçalanmış hafif engebeli geniş düzlüklere plato adı verilir. Platolar oluşumlarına göre başlıca dört gruba ayrılarak incelenirler:
1. Aşınım platoları: Yeryüzünün yüksek alanları çeşitli dış kuvvetler tarafından uzun
zaman boyunca aşındırılarak düzleştirilirler. Düzleşen ve alçalan bu geniş alanlar daha
sonra epirojenik hareketlerle tekrar yükselirler. Yükselen bu alanlar akarsular tarafından
tekrar parçalanır. Bu platoların oluşumu için uzun zamana ihtiyaç vardır.
2. Tabaka düzlüğü platoları: Yüzeydeki sert tabakanın üzerinde akarsuların derine
doğru aşındırma yaparak vadiler içerisine gömülmesi ile oluşan platolardır. Çok yaygın
olan bir plato grubudur.
3. Lav platoları: Volkanik olaylar sonucunda yerin iç kısmındaki lavların kırık hatları
boyunca yüzeye çıkıp çukur alanları doldurup düzleştirmesi sonucu oluşan platolardır.
Volkanizmanın yoğun olarak görüldüğü ülke ve bölgelerde daha sık rastlanılırlar.
4. Karstik Platolar: Eriyebilen kayaçların yaygın olarak bulunduğu alanlarda suların
kayaçları yüzeyden itibaren eriterek düzleştirmesi veya yüzey akarsularının aşındırma
ve erimeler ile araziye gömülmesiyle oluşan platolardır. 

f. Peneplen (yontukdüz): Akarsu aşındırmasının son döneminde ortaya çıkan deniz seviyesine yakın hafif dalgalı geniş düzlüklere peneplen (yontukdüz) denir.

3.1.1.2 Akarsu Biriktirme Şekilleri

Eğimin azaldığı yerlerde akarsuların akış hızlarının düşmesine balı olarak aşındırma ve taşıma kapasiteleri de düşer. Aşındırma ve taşıma kapasitesi düşen akarsular eğimin azaldığı yerlerde içlerinde taşıdıkları çeşitli boyuttaki malzemeleri taşıyamayarak biriktirmeye başlarlar. Akarsuların meydana getirmiş oldukları başlıca biriktirme şekilleri ve özellikleri şu şekildedir:

a. Birikinti konisi: Dağlardan aşağı doğru hızla inen akarsuların içlerinde taşıdıkları çeşitli boyuttaki malzemeleri eğimin azaldığı yamaçlarda biriktirmesi ile oluşan geniş kısmı aşağı sivri
kısmı dağa doğru uzanan Alüvyon depolardır. İki veya daha fazla birikinti konisinin birleşmesi ile oluşan daha büyük yapılara ise birikinti yelpazesi adı verilir.

b. Dağ eteği ovası: Dağların eteklerinde oluşan birikinti konilerinin ve yelpazelerinin
zaman içerisinde büyümesi ve iki veya daha fazlasının birleşmesi ile oluşan hafif eğimli
ovalardır. Tarımsal faaliyetler için oldukça uygundur.

c. Dağ içi ovası: Etrafı dağlar ile çevrili çukur alanlarda dağların eteklerinde oluşan birikinti
konileri ve yelpazelerinin büyümesi ve birleşerek aradaki çukurluğu doldurması
ile oluşurlar. Etrafı yüksek dağlarla çevrili alanlarda daha yaygın olarak görülürler.

ç. Taban seviyesi ovası: Akarsuların denize (taban seviyesi) yaklaştığı ağız kısmına yakın
yerlerde, eğimin azalması nedeniyle taşıdığı maddeleri taşıyamayarak biriktirmesi
ile oluşturduğu ovalara taban seviyesi ovası denir.  

d. Delta ovası: Akarsuların taşıdıkları alüvyal malzemeler ile döküldükleri denizlerin
sığ alanlarını doldurmaları ile oluşurlar. Bir akarsuyun delta oluşturabilmesi için;
 Kıyının sığ ve derinliğinin az,
 Kıta (self) sahanlığının geniş,
 Kıyılarda gelgit olayının az,
 Şiddetli dalga ve akıntıların olmaması,
 Akarsuyun bol miktarda alüvyon (toprak) getirmesi gerekir.

e. Irmak adası (kum adası): Akarsuyun eğiminin çok azaldığı, yatağının fazla genişlediği ve
akış hızının düştüğü alanlarda taşıdığı malzemeleri akarsuyun iç kısımlarında biriktirmesi
ile oluşan küçük ada ve kum yığınlarıdır.

f. Taraça (seki): Geniş tabanlı vadiler içerisinde menderesler yaparak akan akarsularda epirojenez ile taban seviyesi yükselirse veya taşınan su miktarı artarsa akarsu tekrar canlanarak vadisini kazmaya başlar. Böylece eski vadinin içerisinde tekrar bir vadi meydana gelir. Aşındırma sonucu yanlarda eski vadinin yüksekte kalan düz kısımlarına taraça ya da akarsu sekisi adı verilir.

3.1.2. Rüzgârların Oluşturduğu Şekiller

Rüzgârlar kurak ve yarı kurak iklim bölgelerinde, bitki örtüsünün cılız olduğu alanlarda
yeryüzü şekillerini etkileyen en önemli dış kuvvettir. Rüzgârlar yer şekillerini aşındırma ve biriktirme olarak iki şekilde etkilerler. 

3.1.2.1. Rüzgâr Aşındırma Şekilleri

Rüzgâr aşındırması ile oluşan başlıca şekiller şunlardır:

a. Mantar Kaya (Şeytan Masası): Kurak ve yarı kurak alanlarda rüzgârların taşıdığı
kum tanelerinin bu hareket sırasında önlerine çıkan ana kayalara çarpması ve kayaları farklı
yönlerden aşındırmaları ile ortaya çıkan aşındırma şeklidir.

b. Tafoni: Suda çözünebilen kayaçların bulunduğu alanlarda, sular tarafından çözünen kısımların daha sonra rüzgârlar tarafından aşındırılması ile ortaya çıkan kuş yuvalarına benzeyen kovuk veya oyuntulara verilen isimdir.

c. Yardang: Zemine dik olarak duran ve farklı dayanıklılıktaki tabakaların rüzgârlar tarafından dayanıklı kısımların az, dayanıksız kısımların fazla aşındırılması ile oluşan U harfi şeklindeki oyuntulardır.

ç. Şahit Kaya: Yatay olarak uzanan farklı dirençteki tabakaların, dayanıklı olanlarının daha az, dayanıksız olanlarının daha hızlı aşındırılması ile oluşan geçmiş zamanların ve arazinin
izlerini gösteren aşınım şeklidir.

3.1.2.2. Rüzgâr Biriktirme Şekilleri

Rüzgârlar aşındırarak taşıdıkları çeşitli boyuttaki malzemeleri güçlerinin azaldığı, hızlarının düştüğü yerlerde daha fazla taşıyamayarak biriktirirler. Bunun sonucu olarak da rüzgâr biriktirme şekilleri oluşur. Başlıca biriktirme şekilleri şunlardır:

a. Kumullar: Rüzgârın taşıdığı malzemelerin hızlarının azaldığı yerlerde daha fazla taşınamayarak herhangi bir engelin gerisinde veya bölgede biriktirilmesi ile oluşan kum tepeleridir.

b. Barkan: Rüzgârın taşıdığı kum tanelerinin hilal şeklinde birikmesi ile oluşan kum tepeleridir. Rüzgârların hareketine bağlı olarak sürekli olarak yer değiştirirler.

c. Lös: Kurak ve yarı kurak iklim bölgelerinde rüzgârların taşıdığı çok ince taneli malzemelerin
rüzgâr hızının azaldığı veya nemli bölge sınırlarında birikmesi ile oluşan toprak
depolarıdır.

3.1.3. Buzulların Oluşturduğu Şekiller

Uzun yıllar boyunca ve bol miktarda yağan karlar hava sıcaklığının çok düşük olduğu yerlerde erimeyerek üst üste yığılarak çok kalın kütleler meydana getirirler. Biriken bu kar örtüleri zamanla kendi ağırlıkları altında sıkışarak aralarındaki boşlukları kapatır ve buz hâline dönüşürler. Ortaya çıkan bu buzkar örtüsüne buzul adı verilir.

Buzullar dört temel gruba ayrılırlar:

Örtü Buzulu: Kutba yakın Alaska, Grönland ve özellikle Antarktika kıtasında hava her zaman
soğuk olduğundan yağan karlar erimeyerek tüm yüzeyi kaplayan örtü buzullarına dönüşürler.
Bu buzul kütleleri dünya buzul alanlarının büyük bir kısmını oluştururlar.

Vadi Buzulu: Dağların zirvelerine yağan ve sirk alanlarından taşan buz kütlelerinin eğim doğrultusunca aşağı doğru akması ile oluşan buzullardır. Bu buzul kütleleri vadilerin içlerinde
ve tabanlarında oluştukları için bu ismi alırlar. Bu buzullara alpin buzulları da denir.

Takke Buzulları: Çok yüksek dağların zirvelerinde hava her zaman soğuk olduğu için yağan karlar erimeden birikerek sertleşir ve takke buzullarını meydana getirirler.

Sirk Buzulu: Dağların çok yüksek kısımlarında meydana gelmiş olan çukurlukların içerisinde
karların birikmesi ile meydana gelen buzullara denir.

3.1.3.1. Buzul Aşındırma Şekilleri

Buzullar değişen iklim koşulları altında kalınlaşır, erir ya da yer çekimi veya yamaç eğiminin etkisiyle hareket ederler. Bu hareketleri sırasında bulundukları zeminde cilalama, sıyırma, sökme, koparma şeklinde aşındırma yaparak dağların yüksek kısımlarını ve kutuplara yakın alanlarda bulunan yeryüzü şekillerini aşındırarak değiştirirler. Başlıca aşınım şekilleri şunlardır: 

a. Hörgüç Kaya
Zemini sıyırarak hareket eden buzullar dayanıksız tabakaları çok hızlı bir şekilde
aşındırırlar ancak aşınmaya karşı daha dirençli olan sert kaya kütleleri daha yavaş
aşındıkları için çevrelerine göre daha yüksekte kalırlar. Üzerleri çizilmiş, zımparalanmış
çevresine göre yüksekte kalmış kaya bloklarına hörgüç kaya denir.

b. Buzul Vadisi
Buzulların içerisine yerleşerek eğim doğrultusunda hareket ettikleri U harfi şeklinde çukurluklardır. İnişli çıkışlı profilleri ile akarsu vadilerinden ayrılırlar. Ana vadiye yandan katılan tabanı daha yüksekte bulunan vadilere ise asılı vadi adı verilir.

c. Sirk (Buz Yalağı)
Dağların yükseklerinde, içerisinde buzulların oluşmaya başladığı küçük boyutlu aşınım çukurluklarıdır. Sıcaklıkların yükselmesi sonucunda buzullar erirse içleri sular tarafından doldurularak sirk göllerini oluştururlar.

3.1.3.2. Buzul Biriktirme Şekilleri

Buzulların oluşturduğu başlıca biriktirme şekilleri şunlardır:

a. Moren Depoları
Yamaç boyunca hareket eden buzullar koparmış oldukları parçaları güçleri bitip eriyinceye kadar taşırlar. Taşınan bu malzemelerin buzulların eridiği yerde biriktirilmesi ile oluşan birikimlere moren depoları adı verilir.

b. Sander Düzlüğü
Buzullardan çıkan akarsular, taşıdıkları buzul kökenli malzemeler ile buzulların önünde ova biçiminde geniş düzlükler oluşturur. Buzul biriktirmesi sonucunda oluşan bu düzlüklere sander düzlüğü adı verilir.

c. Drumlin
Buzulların aşındırarak taşıdığı malzemelerin buzulların eridiği yerde birikmesi ile oluşan balık
sırtına benzeyen uzun birikim depolarıdır.

3.1.4. Karstik şekiller

Yer kabuğunu oluşturan kayaçlar su ile temas ettikleri zaman az veya çok mutlaka etkilenirler ancak kimyasal tortul kayaçlardan olan kalker (kireç taşı), jips (alçı taşı) ve kaya tuzu su ile temas ettiğinde çok daha hızlı bir şekilde erirler ve çeşitli yeryüzü şekillerini meydana getirirler. Bu kayaçlara karstik kayaçlar adı verilir. Suların bu kayaçların yüzeylerinde veya içlerine sızarak meydana getirdikleri şekillere de karstik şekiller adı verilir. Kimyasal tortul kayaçların bulunduğu ve çeşitli erime ve birikme şekillerinin meydana geldiği bölgelere de karstik bölgeler adı verilir. Karstik şekiller erime ve birikme şekilleri olarak iki kısma ayrılarak incelenir:

3.1.4.1. Karstik Aşınım Şekilleri

Suyun içerisindeki CO² miktarı arttıkça erime miktarı da artar. Yeryüzüne düşen yağışlar
taşların arasındaki çatlak ve kırıkları takip ederek içlerinde birtakım erimelere neden
olur. Bu sırada taşın içerisinde bulunan CACO³ yu eriterek değişikliklere neden olurlar.
Başlıca karstik aşınım şekilleri şunlardır:

a. Lapya: Yağış olarak yeryüzüne düşen suların taşların yüzey kısımlarında eritme ile meydana
getirdiği boyutları 1-2 cm ile 1-2 metre arasında değişen içlerinde topraklarında bulunduğu en küçük karstik aşınım şeklidir.

b. Dolin: Kalkerli arazilerde erimeler ve çökmeler ile oluşan şekil olarak tavaya benzeyen çukurluklardır. Dolinler daha çok kendisinden önce oluşmuş olan lapyaların büyümesi ve birleşmesi ile meydana gelen karstik aşınım şekillerdir.

c. Uvala: Dolinlerin zaman içerisinde erimelerle büyümesi ve bunların birleşmesiyle meydana
gelen daha büyük karstik erime çukurluklarına denir.

ç. Polye (Göl Ovası): Karstik erimelerin devam etmesi ile birlikte uvalaların aralarındaki sınırlar ortadan kalkar ve polye adı verilen çapları kilometreleri bulan en büyük karstik aşınım şekilleri
oluşur.

d. Düden (Su Çıkan): Karstik bölgelerde yer altına sızarak kaybolan suların yağışlı mevsimlerde dışarı çıktıkları çatlak, kırık ve tünellerdir.

e. Obruk: Çatlak ve kırıklardan yer altına sızan suların Görsel 3. 25 Obruk Gölü oluşturmuş olduğu erime boşluklarının tavanlarının zaman içerisinde çökmesi ile meydana gelen oldukça derin çukurluklardır.

f. Mağara: Çatlak veya kırıkları takip ederek yer altına doğru sızan sular bu hareketleri sırasında Kalkerin içerisindeki kireci eriterek kendisine bir yol açar. Zamanla bu yolun büyümesi ve genişlemesi ile birlikte yer altında oluşan boşluklara mağara denir. İki veya daha fazla sayıdaki mağaranın birleşmesi ile oluşan mağaralar sistemine ise galeri adı verilir.

3.1.4.2. Karstik Birikim Şekilleri

Suyun eritici etkisi ile eriyik hâlinde suya karışmış olan kalsiyum karbonatın su
sıcaklığının değişmesi ve buharlaşma ile birlikte taşınamaması sonucunda farklı şekillerde
gerçekleşen çökelme ile oluşan birikimlere karstik birikim şekilleri adı verilir.
Karstik birikim şekilleri şunlardır:

a. Sarkıt: Mağara tavanlarından sızan suların buharlaşması sonucunda içerisinde bulunan
eriyik hâldeki kalsiyum karbonatın çökelmesi ile mağara tavanlarından aşağı doğru
uzayan sivri taşlardır.
b. Dikit: Sarkıtların tam altında mağara tavanlarından aşağı doğru damlayan suların içerisinde
bulunan kalsiyum karbonatın çökelmesi ile oluşan yukarı doğru büyüyen sivri
taşlardır.
c. Sütun: Karstik şekillerde herhangi bir kesinti süreci oluşmaz ise sarkıtların aşağı doğru,
dikitlerin yukarı doğru büyümeleri ve birleşmeleri sonucu oluşan yapılardır.

Traverten: Yer altından çıkan sıcak suların tüm yüzeyi kaplayacak şekilde akışları sırasında içerisinde eriyik halde bulunan kalsiyum karbonatın tüm yüzeyi kaplayarak çökelmesi ile oluşurlar.

3.1.5. Dalga ve Akıntıların Oluşturduğu Şekiller

Rüzgârların etkisi ile deniz yüzeylerinde meydana gelen salınım hareketine dalga adı verilir. Deniz ve okyanuslarda meydana gelen dalgaların hepsi sadece rüzgârlar ile meydana gelmez heyelan, volkanik faaliyetler ve deniz tabanında meydan gelen depremler de dalgaların diğer nedenleri arasındadır. Seviye farklılığı, yoğunluk, rüzgâr etkisi ve sıcaklık farklarından dolayı deniz ve okyanuslarda meydana gelen su hareketlerine ise su akıntıları adı verilir. Genel olarak Ay’ın Dünya üzerine uyguladığı çekim kuvvetine bağlı olarak deniz ve okyanus yüzeylerinde meydana gelen yükselme, alçalma hareketlerine gelgit adı verilir. Yükselme ve alçalma arasındaki farka gelgit genliği denir. İç denizlerde gelgit genliği az, okyanuslarda ise fazladır. Gelgit’in çok olduğu kıyılarda akarsu ağızlarında meydana gelen oyuntulara haliç adı verilir. 

3.1.5.1. Dalga ve Akıntıların Oluşturdukları Aşınım Şekilleri

a. Falez (Yalıyar)
Dağların denize paralel olarak uzandığı kıyılarda kıyıya çarpan dalgaların bir yamacın altını
oyması ve altı oyulan yamaçların çökmesi ile oluşan deniz kenarındaki dik uçurumlara falez ya da yalıyar adı verilir.

b. Aşınım Düzlüğü
Dalgaların kıyıyı kara içine doğru aşındırması ve kıyıyı geriletmesi ile oluşan falezler önünde az eğimli bir yüzey gelişir. Kıyı aşınım düzlüğü ya da abrazyon platformu da adı verilir.

c. Doğal köprüler
Dağların denize dik olarak uzandığı kıyılarda dalga ve akıntıların kara parçalarını alttan aşındırmaları ile meydana gelen aşınım şeklidir.

3.1.5.2. Dalga ve Akıntıların Oluşturduğu Birikim Şekilleri

a. Kıyı Oku
Dalga ve akıntıların kıyı boyunca sürükledikleri kumları kıyılardan denizin iç kısımlarına
doğru taşıyıp biriktirmesi ile oluşan ince kum depolarıdır.

b. Kıyı Kordonu
Kıyılarda biriken malzemelerin oluşturduğu kıyı oklarının büyüyerek su yüzeyine çıkmaları
ve bir koy ya da körfezin önünü kapatmaya başlaması ile meydana gelen biriktirme şeklidir.

c. Lagün (Deniz Kulağı)
Kıyı kordonlarının büyüyerek zamanla bir koy ya da körfezin önünü kapatması ile
meydana gelen kıyı gerisindeki göllerdir. Bunlara kıyı set gölleri adı da verilir.

d. Tombolo (Saplı Ada)
Kıyı oklarının zamanla kıyıya yakın bir adayı ana karaya bağlaması ile oluşan şekillerdir.

3.1.5.3. Kıyı Tipleri

a. Boyuna Kıyı Tipi
Dağların denize paralel olarak uzandığı yerlerde Görsel 3. 31 Boyuna Kıyı Tipi görülür. Bu kıyı tipinde kıyı çizgisi düz, koy, körfez, girinti-çıkıntı, ada ve doğal liman azdır. Deniz çok hızlı derinleşir.

b. Enine Kıyı Tipi
Dağların denize dik olarak uzandığı koy, körfez, ada, girinti ve çıkıntının fazla oldu kıyı tipidir.
Deniz daha yavaş derinleşir. Şelf alanı geniştir.

c. Dalmaçya Tipi Kıyılar
Kıyıya paralel olarak uzanan dağ sıralarının çukur kısımlarının daha sonra deniz suları altında
kalmasıyla oluşan kıyı tipidir.

ç. Limanlı Kıyı Tipi
Deniz kıyısında bulunan alçak ova, plato veya vadilerin deniz seviyesinin yükselmesi ya da karaların alçalması sonucunda deniz sularının altında kalması ile oluşan kıyı tipidir.

d. Haliçli kıyı Tipi
Gelgit genliğinin fazla olduğu ve sık sık gelgitin yaşandığı okyanusa dökülen akarsu ağızlarında
meydana gelen girintilerden oluşan kıyı tipidir.

f. Ria Kıyı Tipi
Akarsuların derince aşındırdığı plato ve akarsu vadilerinin daha sonra deniz suları tarafından
doldurulması ile oluşan kıyı tipidir.

f. Mercanlı Kıyı Tipi
Tropikal kuşakta bulunan sıcak deniz ve okyanus sularında yaşayan mercan adı verilen deniz
canlılarının öldükten sonra üzerlerinin tuzla kaplanıp üst üste yığılmaları ve su yüzeyine çıkmaları ile oluşan adalardan oluşan kıyı tipidir.
Atol adı verilen bu adalar zamanla tüm alanı kaplayarak biyolojik kökenli kıyı tipini meydana
getirir.

g. Fiyort Kıyı Tipi
Buzulların kazmış olduğu dar ve derin vadilerin buzullar eridikten sonra deniz suları tarafından
doldurulması ile oluşan kıyı tipidir.

h. Skyer Kıyı Tipi
Kutuplara yakın bölgelerde buzulların taşıyıp biriktirdiği morenlerin veya hörgüç kayaların buzullar eridikten sonra sular altında kalması ile oluşan çok sayıda adanın bulunduğu kıyı tipidir.

3.2. Türkiye’deki Yer Şekillerinin Oluşum Sürecine Dış Kuvvetlerin Etkisi

Ülkemizde karstik araziler çok geniş alanlara yayıldığı için yüzey ve yer altı sularının etkisi ile oluşmuş çok sayıda karstik yer şekline rastlanılır. Kıyılarımızın şekillenmesinde etkili olan temel dış kuvvet olarak ise dalgalar etkilidir. Okyanuslara kıyımız olmadığı için akıntı ve gelgitin etkisi ile oluşan yer şekillerimiz kısıtlıdır.

3.2.1. Türkiye’de Akarsuların Oluşturduğu Yer Şekilleri

Ortalama 1132 metre yükseltisi ile dünyanın en yüksek ülkelerinden birisi olan Türkiye’de akarsularımızın akış hızları oldukça fazladır. Bu nedenle akarsularımızın aşındırma ve taşıma kapasiteleri de yüksektir. Akarsuların ülkemizde meydana getirdiği başlıca aşınım şekilleri şu şekildedir:

a. Akarsu vadileri
Eğimin ve yükseltinin çok fazla olduğu Doğu Anadolu ve Karadeniz bölgesinin dağlık
alanlarında Çentik vadiler, Ege, Marmara, İç Anadolu bölgelerimizde geniş tabanlı
vadiler, Karadeniz ve Akdeniz bölgelerinde akarsuların dağları dik kestiği yerlerde boğaz
(yarma) vadiler ve Akdeniz bölgesinde karstik alanlarda kanyon vadiler görülür.

b. Dev kazanı ve şelaleler
Eğimin çok olduğu ve eğimin birdenbire kesintiye uğradığı yerlerde Muradiye, Kurşunlu,
Düden ve Manavgat gibi şelaleler oluşmuş ve şelalelerin döküldüğü yerlerde dev
kazanları meydana gelmiştir.

c. Kırgıbayır
İç Anadolu bölgesi ve İç Batı Anadolu’da bitki örtüsünün cılız olduğu dağlık yamaçlarda
sel sularının aşındırması ile kırgıbayırlar (badlans) ortaya çıkmıştır. En fazla
bitki örtüsünün çok cılız olduğu İç Anadolu bölgesinde görülürler.

ç. Peri bacası
Ürgüp ve Göreme çevresinde bulunan volkanik tüflerin sel ve selinti suları tarafından
aşındırılması ile ortaya çıkmışlardır. Peri bacalarının oluşumunda rüzgârlarında
dolaylı bir etkisi vardır. Peribacalarının yoğun olarak görüldüğü bu bölgeye Kapadokya
adı verilir.

e. Platolar
IV. jeolojik zamanda Anadolu Yarımadası’nın topluca yükselmesi ile akarsuların
eğimi artmış ve akarsuların aşındırma güçleri tekrar canlanmıştır. Ülkemizde akarsuların
oluşturduğu platolara en fazla İç Anadolu bölgesinde rastlanır.

3.2.1.2. Türkiye’de Akarsuların Oluşturduğu Birikim Şekilleri

Akarsuların Türkiye’de meydana getirdiği başlıca biriktirme şekilleri şunlardır:

a. Birikinti Konileri
Özellikle yüksek dağların bulunduğu Doğu Anadolu, İç Anadolu ve Marmara Bölgelerinin
güneyindeki dağların eteklerinde görülür.
b. Birikinti yelpazesi
Yüksek dağların eteklerinde eğimin azalması ile oluşan birikinti konilerinin büyüyerek
birleşmeleri sonucu oluştukları için ülkemizdeki dağılışları birikinti konileri ile
paralellik gösterirler.
c. Dağ eteği ovaları
Dağlık alanlar ve bunların arasındaki çukur alanlarda akarsuların taşıdıkları toprakların
birikmesi ile meydana gelirler. En güzel örneği Uludağ’ın eteklerinde bulunan Bursa Ovası’dır.
ç. Delta ovaları
Akarsuların taşıdıkları toprakların denizi doldurması ile meydana gelirler. Üç tarafımız
denizlerle çevrili ve okyanusa kıyımız bulunmadığından çok sayıda delta ovamız
vardır. Delta ovası oluşumuna en uygun bölgemiz denizin yavaş derinleştiği Ege bölgesidir.
Çukurova, Çarşamba ve Bafra Ovası en büyük delta ovalarımızdır.
d. Irmak adası
Eğimin azaldığı ve akarsu yatağının genişlediği yerlerde taşınamayan kumların ve
malzemelerin akarsu yataklarında birikmeleri ile oluşurlar. Türkiye’de akarsuların eğimi
ve akış hızları fazla olduğundan ırmak adası oluşumu zordur ancak Ege bölgesindeki Büyük Menderes ve Küçük Menderes akarsuyunda daha fazla olmakla birlikte, diğer akarsularımızda kısıtlı ırmak adası oluşumlarına rastlanır.
e. Menderes
Eğimin azaldığı yerlerde akarsuların yaptığı kıvrımlardır. Türkiye yüksek bir ülke olduğundan akarsularımızın eğimleri oldukça fazladır. Bu neden ile mendereslere Ege bölgemiz dışında çok fazla rastlanılmaz. Büyük ve Küçük Menderes akarsuyu mendereslerin en fazla bulunduğu akarsularımızdır.

3.2.2. Türkiye’de Rüzgârların Oluşturduğu Şekiller

Türkiye’de şiddetli kuraklık görülmemekle birlikte yarı kurak alanlarda yağış azlığı,
bitki örtüsünün cılız olması ve rüzgârların etkisi ile çeşitli yer şekilleri ortaya çıkmaktadır.
İç Anadolu bölgesinde Tuz Gölü, Konya (Karapınar) çevrelerinde, Güney Doğu Anadolu’nun Suriye sınırına yakın alanlarında ve kıyılarımızdaki delta ovalarının kenarlarında rüzgârın oluşturduğu çeşitli aşınım ve birikim şekilleri görülür.

3.2.3. Türkiye’de Dalga ve Akıntıların Oluşturduğu Şekiller

Türkiye 8.333 kilometrelik kıyı şeridi ile oldukça uzun bir kıyı çizgisine sahiptir. Kıyılarımızda
etkili olan dalga ve akıntılar kıyı çizgilerimizi işleyerek kıyılarımızda farklı yer şekillerinin oluşmasını sağlamıştır. Kıyılarımızın şekillenmesinde aynı zaman yüzey şekillerinin uzanış doğrultusu da etkili olmuştur. Ülkemizde en yaygın olarak görülen kıyı aşındırma şekilleri dağların denize paralel uzandığı Karadeniz ve Akdeniz kıyılarındaki falezler ile kumsallardır. Kıyı seti, kıyı kordonu, lagünler (denizkulağı), tombololar (bağlama seti) ve kumsallar ise ülkemizde görülen dalga ve akıntıların oluşturduğu biriktirme şekilleridir.

Kıyı oklarının büyüyerek koy ya da körfezin önünü tamamen kapatması ile kıyı kordonları oluşur. Kıyı kordonlarının kapattığı körfezlere ise kıyı set gölleri, lagünler ya da denizkulakları adı verilir.

3.3. Türkiye’deki Ana Yer Şekillerinin Temel Özellikleri ve Dağılışları

Türkiye bugünkü görüntüsünü uzun yıllar boyu geçirdiği Jeolojik ve tektonik aşamalar
sonrasında almıştır. Jeolojik zamanlarda geçirdiği değişiklikler, iç ve dış kuvvetlerin
karşılıklı etkisiyle farklı yeryüzü şekilleri oluşmuştur.

3.3.1. Türkiye’nin Dağları

Türkiye’de dağlar ülkemiz yüz ölçümünün önemli bir kısmını kaplar ve yükseltileri oldukça fazladır. Ülkemizde görülen dağlar yurdumuzun kuzey ve güneyinde doğu batı doğrultusunda denizlere paralel ve sıradağlar olarak uzanırlar. Batıdan doğuya doğru gidildikçe yükseltileri artar ve Doğu Anadolu bölgesinde birleşerek âdeta karışırlar. 

3.3.1.1. Kıvrım Dağlarımız

KIVRIM DAĞLARI
1. İÇ BATI ANADOLU BÖLGESİ 2. GÜNEY ANADOLU BÖLGESİ 3. İÇ ANADOLU BÖLGESİ
Emir Dağı
Murat Dağı
Türkmen Dağı
Spil Dağı
Babadağ
Yamanlar Dağı
Sultan Dağları
Toros Dağları
Bey Dağları
Geyik Dağları
Aladağlar
Bolkar Dağları
Binboğa Dağları
Tahtalı Dağları
Elmadağ
Akdağlar
Deveci Dağları
Tecer Dağları
4. KUZEY ANADOLU BÖLGESİ 5. DOĞU ANADOLU BÖLGESİ
Küre Dağları
Bolu Dağları
Köroğlu Dağları
Ilgaz Dağları
Canik Dağları
Giresun Rize
Dağları
Kaçkar Dağları
Mescit Dağları
Kop Dağları
Yalnızçam
Dağları
Mercan (Munzur)
Dağları
Bingöl Dağları
Palandöken
Dağları
Allahuekber
Dağları
Aras Güneyi
Dağları

3.2.1.2. Kırık Dağlar

Orojenez ve epirojenez sırasında elastiki olmayan bazı kütleler kıvrılma yeteneğini kaybederek kırılırlar. Kırılma sonrasında bazı kısımlar çökerken, bazı kısımlar yüksekte kalmaktadır. Kırılma sırasında yüksekte kalan kısımlar horst, alçakta kalan kısımlar graben adı verilen yer şekillerini oluşturmaktadır. Horst ve grabenler arasında ise fay hatları bulunmaktadır. Ülkemizde bu dağların en çok bulunduğu yer Ege bölgesidir.

3.3.1.3. Volkanizma ile Oluşan Dağlarımız

VOLKANİK DAĞLAR
1. İÇ ANADOLU
BÖLGESİ
2. GÜNEY DOĞU
ANADOLU BÖLGESİ
3. DOĞU
ANADOLU BÖLGESİ
EGE
BÖLGESİ
Erciyes Dağı
Melendiz Dağı
Hasan Dağı
Karadağ
Karacadağ
Karacadağ Büyük Ağrı Dağı
Küçük Ağrı Dağı
Tendürek Dağı
Süphan Dağı
Nemrut Dağı
Kula Kül
Konileri
(devlitler)

3.3.2. Türkiye’nin ovaları

Çevresine göre daha alçakta bulunan, akarsular tarafından derince parçalanmamış, daha çok toprak birikimlerin görüldüğü geniş düz alanlara ova adı verilir.

Ülkemizde ovalar oluşumlarına göre üç başlık altında incelenir:

3.3.2.1. Tektonik (Çöküntü) Ovalar

Fay hatlarına bağlı olarak ortaya çıkan çöküntü alanlarının, akarsular tarafından taşınan alüvyonlar tarafından doldurulması sonucu oluşan ovalardır. Bölgelerimize göre tektonik ovalarımızın dağılışı şu şekildedir: 
Kuzey Anadolu fay hattında oluşan ovalarımız Marmara bölgesinin güneyi, Karadeniz
bölgesi boyunca ve Doğu Anadolu bölgesinin kuzeyinde yer alırlar. Başlıcaları Gönen, İnegöl, Bursa, Yenişehir, Orhangazi, Pamukova, Gemlik, Bolu, Düzce, Tosya, Suluova, Niksar, Taşova, Turhal, Vezirköprü, Erbaa, Erzincan, Erzurum ve Pasinler Ovası şeklindedir.
Batı Anadolu fay hattı üzerinde oluşan ovalarımız ise Ege bölgesinde kırık dağlarımızın
arasındaki çöküntü alanlarında meydana gelmişlerdir. Kuzeyden güneye doğru şu şekilde sıralanırlar: Bakırçay, Gediz, Küçük Menderes ve Büyük Menderes Ovası. İç Anadolu’da bulunan ovalar ise Ankara, Kayseri, Aksaray, Çubuk, Eskişehir, Develi ve Konya Ovalarıdır.
Doğu Anadolu fay hattı üzerinde oluşan başlıca ovalarımız ise Amik, Elbistan, Kahramanmaraş,
Malatya, Elazığ, Bingöl, Muş, Karlıova, Malazgirt ve Erzurum Ovası’dır.
Güneydoğu Anadolu da ortaya çıkan başlıca ovalarımız ise genel olarak Suriye sınırı
boyunca uzanan Ceylanpınar, Suruç ve Altınbaşak (Birecik) Ovası’dır.

3.3.2.2. Delta Ovaları

DELTA OVALARI
KARADENİZ BÖLGESİ AKDENİZ BÖLGESİ EGE BÖLGESİ
Kızılırmak Nehri
Bafra Ovası’nı
Yeşilırmak Nehri
Çarşamba
Ovası’nı
oluşturmuşlardır.
Göksu Nehri
Silifke Ovası’nı
Seyhan ve
Ceyhan
Nehirleri
Çukurova’yı
oluşturmuşlardır.
Menderes Nehri
Balat Ovası’nı
Küçük Menderes
Selçuk Ovası’nı
Gediz Nehri
Menemen Ovasını
Bakırçay Dikili
Ovası’nı
Oluşturmuşlardır.

3.3.2.3. Karstik Ovalar

Akdeniz ve Güney Ege bölgesinin daha çok batısında bulunmak üzere karstik arazilerde
polye adı verilen çok büyük erime çukurluklarının içlerinin topraklar tarafından doldurulması ile oluşan ovalarımızdır. Karstik ovalarımızın başlıcaları Denizli -Acıpayam Ovası, Antalya–Elmalı ve Korkuteli Ovası, Muğla Ovası ve Burdur – Tefenni ve Karamanlı Ovası’dır.

3.3.3. Türkiye’nin Platoları

Akarsular tarafından derince parçalanmış, çevresine göre biraz daha yüksekte bulunan
hafif engebeli geniş düzlüklere plato adı verilir.

3.3.3.1. Tabaka Düzlüğü Platoları

PLATOLAR
İÇ ANADOLU BÖLGESİ GÜNEY DOĞU ANADOLU BÖLGESİ EGE BÖLGESİ
Haymana Platosu
Cihanbeyli Platosu
Bozok Platosu
Uzun Yayla Platosu
Obruk Platosu
Şanlıurfa – Gaziantep 
Platosu
Yazılıkaya Platosu

3.3.3.2. Karstik Platolar

Kalker ve jips gibi suda kolay eriyebilen kayaçların yoğun olarak bulunduğu alanlarda
bu kayaçların sular tarafından kimyasal yolla aşındırılması ile oluşan platolardır.
Bu platoların oluşabilmesi için kalın ve geniş alanları kaplayan kalker tabakalara ihtiyaç
vardır. Bu özellikteki araziler Akdeniz bölgesinde geniş alanlar kaplamaktadır.
Karstik platolara daha çok Akdeniz bölgemizde rastlanılmaktadır. Antalya ile Mersin
arasındaki Taşeli Platosu ve Antalya’nın batısındaki Teke Platosu örnektir.

3.3.3.3. Volkanik Platolar

Yer altından çıkan lav kütlelerinin tüm yüzeyi kaplaması daha sonra bu tabakaların
akarsular tarafından derince parçalanması ile oluşan platolardır. Ülkemizin Doğu Anadolu bölgesinde gerçekleşen volkanik faaliyetler sonucunda oluşan arazilerin akarsular tarafından aşındırılması ile oluşan Erzurum, Kars ve Ardahan Platoları örnektir.

3.3.3.4 Aşınım Düzlüğü Platoları

Engebeli alanların uzun zaman boyunca akarsular tarafından aşındırılması ve hafifçe
düzleştirilmesi ile meydana gelen platolardır. Türkiye genç oluşumlu arazilere sahip
olduğundan bu plato şekline daha az rastlanılmaktadır. Marmara bölgesindeki Çatalca-
Kocaeli ve Karadeniz bölgesindeki Perşembe Platosu aşınım düzlüğü platolarının
ülkemizdeki örnekleridir.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir